“Zor Saatler” ABD sahil güvenliğin tarihindeki en cesurca kurtarma görevinin gerçek hikayesinden uyarlanarak hazırlanan bir kahramanlık ve aksiyon-gerilim filmidir. Film, seyircileri aksiyonun tam merkezine getirerek tamamen üç boyutlu destansı boyutta bir sinema deneyimi yaşatmaktadır.18 Şubat 1952’de New England’a kuzeydoğu rüzgarlarıyla sert bir fırtına çarpar ve doğu sahil şeridindeki kasabaları vurmaya başlayarak bu yıkıma yakalanan her şeyi paramparça eder, buna 150 metrelik iki petrol tankeri de dahildir. Boston, Massachusetts ve Portland Maine’e gitmesi gereken SS Pendleton ve SS Fort Mercer fırtınada ikiye bölünmüşlerdir ve mürettebatları denizde mahsur kalmıştır. Pendleton’ın kıç tarafındaki üst subay baş makinist Raymond Sybert (Casey Affleck) kısa zamanda gemiyi mümkün olduğunca su yüzeyinde tutma ve korkmuş mürettebatını kurtarma görevinin kendisine düştüğünü fark eder.
Chatham, Massachusetts’teki sahil
güvenlik istasyonu yerel balıkçıların gemilerini fırtınadan korumaya
çalışmalarına yardım etmekle meşgulken Fort Mercer’ın başının dertte olduğuna
dair bir çağrı alırlar. Yakın zamanda istasyon şefliğini alan gedikli subay Daniel Cluff (Eric Bana) derhal en iyi adamlarını zaten
başlamış olan büyük kurtarma görevine yardıma gönderir. Cluff ikinci gemi Pendleton’ın da tehlikede olduğunu ve şimdi yakın sulara
doğru sürüklendiğini öğrenince Bernie Webber’a (Chris Pine) derhal bir mürettebat
oluşturmasını ve CG36500 can kurtaran botunu alarak hayatta kalanları aramasını
emreder.
Webber ve üç adam 11 metrelik motorlu
ahşap tekneye binerek fırtınalı denizlerde zor bir göreve çıkarlar ve daha
Chatham limanından çıkmadan önce teknenin rüzgar camı ve pusulası hasar görür.
Adamlar yine de kasırga rüzgarlarına, 18 metrelik dalgalara, buz gibi soğuğa ve
sıfır görüşe rağmen azimle devam ederler ve mucizevi bir şekilde Pendleton’ı
bularak kasırganın ortasında 33 adamın 32’sini kurtararak toplamda 36 adamı 12
koltuklu cankurtaran botlarıyla dalgaların arasında geri getirirler.
Yönetmenliği Craig Gillespie tarafından yapılan “Zor Saatler”in yıldızları
Chris Pine, Casey Affleck, Ben Foster, Holliday Grainger, John Ortiz, Kyle Gallner, John Magaro ve Eric Bana
olurken yapımcılığı Amerikan yapımcılar derneğinden Jim Whitaker ve Dorothy
Aufiero yapıyor. Baş yapıcılar ise yine Amerikan yapımcılar derneğinden Doug
Merrifield. Senaryo Scott Silver, Paul Tamasy ve Eric Johnson tarafından
yazıldı ve Casey Sherman ile Michael J. Tougias’ın aynı isimdeki büyük beğeni
alan ve kurgu olmayan kitaplarından uyarlandı.
YOLCULUĞUN
BAŞLANGICI
“Zor Saatler” heyecan verici ve göründüğünden büyük aksiyon sahneleriyle
dolu olsa da hikaye içinde egemen olan asıl tema insan ruhunun gücüdür. Yapımcı Dorothy Aufiero (“Dövüşçü,” “Session 9” ) “Bu genç
adamlar o minik cankurtaran botuna bindikleri sırada ne yaptıklarını çok iyi
biliyorlardı.” Diyor ve ekliyor, “Oraya gidip diğerlerinin emniyetini önceliğe
aldılar ve olağanüstü bir şey yaptılar. Ben bunu gerçekten ilham verici b7uluyorum.”
Boston’da yaşayan film yapımcısı, Casey Sherman
ve Michael J. Tougias tarafından yazılan ve sahil güvenliğin iki T2 petrol
tankerindeki mürettebatı kurtarmak için girdiği çabanın olağanüstü hikayesinin
anlatıldığı “Zor Saatler” kitabını ilk defa okuduğunda bunu daha önce duymadığı
için şaşkınlığa uğramıştı. O sırada SS Pendleton
kurtarması ön sayfa haberlerine çıkmışsa da günümüzde bu haberi bilen insan pek
yok, buna kurtarmanın bir parçası olan erkeklerin aileleri de dahil. Dorothy,
“Bu adamlar bunun hakkında hiç konuşmadılar çünkü onları için bu sadece onların
göreviydi.” Diye açıklıyor.
Aufiero bu projeyi yapımcı Jim
Whitaker’a (“Cinderella Man,” “Timothy Green’in Sıra dışı Yaşamı”) götürmüş ve
o da anında hikayeyle bir bağlantı hissetmişti. Jim, “Ben Maryland’de doğdum
ama 12 yaşındayken Nova Scotia’ya taşındık ve ailemle Chatham’a benzeyen bir
doğu deniz şehrinde yaşıyorduk, bu yüzden bu hikayeyi daha iyi anlayabiliyorum.” Diyor ve ekliyor, “Sahil güvenliği ve hayatlarını sudan
kazanan insanları biliyordum ve hep birlikte büyüdüğüm bu insanların
hikayelerini anlatmak istemiştim.”
Bu adamların
cesurca çabalarını büyük ekranda yeniden canlandırmanın hikayelerini
ölümsüzleştirmek için kusursuz bir yol olduğunu düşünerek bir hikaye
oluşturdular, makaraları eski resimlerle ve gerçek olayların arşiv resimleriyle
doldurarak Disney’e götürdüler. Stüdyoda yıllar içinde gerçek hikayelerden
uyarlanan pek çok başarılı film yapılmıştı (“Üşütük Popolar,” “Sakıncalı
Düşünceler,” “Yenilmez,” “Efsane” ve “Dava” sadece birkaç tanesi) ve aynı gün
projeye yeşil ışık verildi.
Oscar® adayları Scott Silver (“8 Mil ”) ve Paul Tamasy &
Eric Johnson (“Dövüşçü”) senaryoyu Sherman ve Tougias’ın kitabını baz alarak
tamamladı. Kitapta o uğursuz gecede ayrı düşen iki tankerden bahsediliyor olsa
da senaryoda aslen Pendleton kurtarmasıyla iki hikayesine odaklanıldı: tankerin
içinde kimsenin gelip onları bulma şansı olmadığını düşünerek hayatta kalmaya
çalışan adamlar ve onları kurtarmak için yola çıkan dört genç adam.
Craig Gillespie de (“Yetenek Avcısı,”
“Gerçek Sevgili”) Aufiero gibi senaryoyu aldığı zaman bu hikayeyi bilmiyordu
ama hızlıca senaryo ardından kitabı da okuduktan sonra yönetmenliğe dahil
olmayı kabul etmişti. Craig, “Yazarların olayları olduğu gibi anlatmalarından
ve olayların zamanlarını doğru yansıtmalarından çok keyif aldım ki okyanusta bu
şartlar altında bunları takip etmek çok zordur.” Diyor ve ekliyor, “Evet, bu
sahil güvenlik tarihindeki en küçük tekneyle en büyük kurtarış hikayesi ama
aynı zamanda ismi konmamış kahramanlar olan bu harika adamları da içeriyor. Diğerlerini
kendilerinden önceye alan bu nesil insanlarda bir çeşit saflık var ve onları kahraman
yapan şey de bu işte.”
Whitaker, “Craig bu filmi yönetmek için
kesinlikle en uygun insandı. ” diyor ve ekliyor, “Film sonuç olarak bir grup
adamın çok zir bir şey yaşamalarını anlatıyor ama aynı zamanda insanlıklarını
ve hareketlerindeki duygusallığı da aktarıyor ve Craig bu duygusal anları
bularak onları çok ince bir şekilde ortaya çıkarma konusunda çok iyi.”
KARAKTERLERİN HAYATA GEÇİRMESİ
Seyirciler sahil güvenliğin efsanevi
deniz kurtarma hikayesine hayran kalacaklar ama ekranda hayata geçirilen tüm
karakterlerin ayrı ayrı etkileyici yönleri var. Hayat kurtarma işinde olan bu
karakterlerdeki tevazu ve özveri kesinlikle çok etkileyici ve yapımcılar
seçilen oyuncuların bu özellikleri ekrana en iyi şekilde yansıttıklarından emin
olmak istediler.
Chris Pine dahil olacağı gelecek
projeleri gözden geçirmekle meşgul olduğu için tek oturuşta okuyabileceği bir
senaryo olması gerekiyordu. “Zor Saatler” senaryosunu elinden bırakamadı. Pek
çok filmin yanı sıra “Yıldız Savaşları” filmlerinde, “Jack Ryan: Gölge Ajan” ve
“Sihirli Orman” filminde oynayan Pine hikayenin sadeliğini beğendikten sonra bir
anda kahramana dönüşen CG36500 cankurtaran botunun cana yakın kaptanı Birinci Sınıf
Astsubay Bernie Webber’in karakterine yakınlık hissetti.
Pine, “Bernie henüz sesini bulamamış
olan çok tatlı ve nazik bir adam. Savaşlara girmiş ve madalyalar almış
erkeklerle dolu bir aileden gelmiş ve savaşa giremeyecek kadar genç olduğu için
oraya ait olmadığını düşünüyor.” Diyor ve ekliyor, “Bernie’den hoşlandım çünkü
alaycılıktan veya kinayeden etkilenmiyor, pek kurnaz ve akıllı değil..Büyük
şehre uygun biri değil. Bu adam farklı bir zamana ait.”
Webber, SS Pendleton
felaketinden bir yıl önce benzer bir kurtarma görevine karılmış ve başarısız
olmuştu ve bunu asla unutamamıştı. New Bedford, Massachusetts’den gelen bir
balıkçı gemisi olan William J. Landry büyük bir fırtına sırasında denizde
mahsur kalmıştı ve güvertedeki adamları üç kere kurtarma girişimleri başarısız
olmuş, gemi parçalanmış ve mürettebat bir daha bulunamamıştı. Bunun sonucunda
Webber’ın özgüveni çok sarsılmıştı.
Yönetmen Craig Gillespie,
“Bernie’nin yüreğinde çok şey var, çok ilginç ve sevilebilir bir karakter.”
Diyor ve ekliyor, “O pek fazla bir şey yapamayacağını düşündüğünüz ama sonunda
herkesi şaşırtan bir adam. Ve Chris’in onun hareketlerinden aksanına kadar her
şeyi kullanarak bu karaktere dönüşmesi her adımda beni çok şaşırttı. En
etkileyicisi de seyircinin onu aşağı seviyede görecek olması, çünkü bu şekilde
ayarladık ve Chris Bernie’yi ekranda yıldız gibi parlattı.”
İstasyon şefi Warren Cluff daha
deneyimli olan adamlarını Nantucket sahilinde gerçekleşen SS Fort Mercer
kurtarma çalışmalarına yönlendirmişti ama mürettebat fırtına yüzünden Chatham
Bar’ı geçemeyeceğini düşünüyordu. Bu yüzden daha çok zamanlarını alacak olsa da
Stage limanından çıkmaya karar vermişlerdi. Diğer taraftan Webber emre karşı
çıkmadı ve mürettebatıyla birlikte istasyondan çıkarak dosdoğru Atlantik
okyanusunun en ölümcül noktasına doğru yol aldı.
Gillespie, “Her ne kadar herkes bu kurtarma görevinin imkansıza yakın
olduğunu bilse de Bernie kendisine söyleneni yaptı.” Diye açıklıyor ve ekliyor, “Hikayenin başında
her zaman kendisine söyleneni yapması zarar vericiymiş gibi görünüyor ama bu
yolculuğa çıktıktan sonra kendisini bulduğunu ve düşünen bir adam haline
geldiğini görüyoruz: kendi seçimlerini yaparak gerçek bir lider haline geliyor
ve Chris performansı sırasında bunu çok güzel bir şekilde betimledi.”
Pine, “Bu gerçek bir hikaye olduğu için
bu adamların ve başardıkları işlerin hakkını vermek istiyorsunuz. Onları
onurlandırmak ve gerçekten kim olduklarının esansını yakalamak istiyorsunuz. ”
diyor ve ekliyor, “Bernie’nin o gece yaşananlarda yıllar sonra hikayeyi
anlatışının bir ses kaydı var ve sadece sesinin ahengini, soruları soran beyefendiye
verdiği cevapları dinleyerek bile bu hikayeyi defalarca anlatmış olduğunu ve
artık bundan bahsetmek istemediğini anlayabiliyorsunuz. Bernie’yi tanıyan
insanlarla konuştuktan sonra bunun en iyi özelliklerinden biri olduğunu fark ettim;
başarılı olduğu işini ciddiye alan sessiz bir adamdı.”
Akademi Ödülüne ® ve Altın Küreye ® aday gösterilen ve
Boston yerlisi olan Casey Affleck (“Yıldızlararası,” “Oceans 13” ), Pendleton’ın orta düzey
mürettebatından olan ve bir anda herkesin yol gösterici olarak baktığı Raymond
Sybert’ı canlandırıyor. Affleck, “Bu hikaye bana kahramanlığı ve liderliği
anlatıyor.” diyor ve ekliyor, “Bu adamlar dehşet verici bir durumdaydılar ama
yine de birlikte çalışmanın bir yolunu buldular ve imkansızı başarabilmek için
birbirlerindeki en iyi yönleri ortaya çıkardılar.”
Affleck sözüne
devam ediyor, “Bu daha en başından Ray için çok zorlu bir durumdu çünkü o
mürettebatın geri kalanıyla pek iletişimde olmayan bir makinistti. Asla
güverteye çıkmıyordu ve kesinlikle diğerlerinin hayatını etkileyebilecek
kararları vermesi gerekmiyordu ama gemiyi çok iyi bilen düşünceli bir adamdı.
Bu duyguyla derinleşen duruma bilgi ve deneyim katacak biriydi ve diğer adamlar
panikleyip birbirleriyle kavga etmeye başlayınca büyük fayda getirdi.”
Fırtına sırasında gemi ortadan ikiye ayrıldığında Fort
Mercer’ın telsiz operatörü yardım çağrısında bulunmayı başarmıştı ama
Pendleton’ın gövdesine motor odasına denk gelen yerde 5,5 metrelik çatlak yüzünden telsiz odasının
ve kaptan köşkünün bulunduğu gemi burnu hasar görmüş ve kimse yardım çağrısında
bulunamadan batmıştı. Gillespie’ye göre Pendleton’daki en ilginç durum battığı
zaman güvertedeki tüm subayların ölmesiydi. Hepsi geminin burnundaydılar ve
komutanın kimde olacağına dair belirli bir karar yoktu. Bu yüzden Sybert
isteksizce kahraman, yani anti kahraman olmuştu.. Otoriteden hoşlanmıyordu ve buradaki
bölünme, olay olduğunda ayağa kalkıp mürettebatı harekete geçirmesiydi, yani
özetle nefret ettiği bir karaktere bürünmesiydi.
Gillespie sözlerine şu şekilde devam ediyor; “Ray her
zaman geminin, aşağılarında, iç kısımlarında çalışarak otorite külfetini ve
başkalarının ağırlığını taşıma sorumluluğunu üstüne almaktan kaçınmıştı. İlginç
bulduğumuz çaba da buydu ve Casey bunu ortaya çıkarmakta çok iyi bir iş
başardı, adamların lideri haline geldi ve hepsinin hayatını kurtarmak için
gerekeni yaptı.”
Pendleton’ın motorunun ve kontrol istasyonlarının
bulunduğu kıç tarafı geminin hava tankları sayesinde geçici olarak su yüzeyinde
tutuluyordu ama motor odası hâlâ su alıyordu. Ve gemide cankurtaran botları
olsa da onları dalgaları sulara indirmek çok tehlikeli olacaktı çünkü devasa
dalgalar bu ahşap botları rahatça parçalayabilirdi. Sybert adamlarını hazırladı
ve birlikte elle işleyen yeke yapabilmek için dümene zincirler bağlayarak
gemiyi yakındaki sığlık alana yönlendirmeye ve karaya oturtup fırtınanın
dinmesini beklemeyi planlamıştı. Sonunda bir balıkçı Chatham sahilinden
Pendleton’ı görmüş sahil güvenlik istasyonuna yardım çağrısında bulunmuştu.
Yapımcı Jim Whitaker, “Ray motor odasından çıkarak geminin üst
kısmına gitmenin yanı sıra otorite olacağı bir konuma yükselmek zorunda
kalmıştı.” Diyor ve ekliyor, “Casey bize bu fikri benimseyip adamların
liderliğini kabul ettikten sonra ne kadar güçlü olduğunu gösterdi ve onun bu
yönünü görmekte gerçekten ilginç oldu.”
Bernie’nin liderlik
vasıflarına karşı güvensizliği olsa da cankurtaran botunda ona katılmayı kabul
eder kıdemli saihl güvenlik denizcisi Richard Livesey’i Ben Foster (“3:10
Treni,” “Son Vurgun”) canlandırdı. Aktör insanların hayatlarını kurtaran ve
bunu tevazuuyla, istekle ve iyi niyetle yapan bu adamları anmaktan onur
duyduğunu söyledi. Foster, “Bu tip bir
hizmetin bir parçası tevazudur. Kendi sırtını sıvazlamak için değil, bir işi
başarmak ve onu enliden geldiğince iyi yapmak için yapmaktır.” Diyor.
Whitaker, “Ben bu rol için çok uygundu
çünkü sert adamı oynamasının yanı sıra rolü büyük empati duyduğu anları da
gerektirtiyordu ki Ben gücünü yansıtırken arada bize bunları da aktarabiliyordu.”
Diyor ve ekliyor, “Bu film adamlarla liderleri, karmaşık duygularla bu
kararları nasıl verdiklerini ve nasıl bir zarafetle sorunu çözdüklerini,
bununla nasıl güçlendiklerini anlatıyor.”
İngiliz aktrist Holliday Grainger (“Sindirella,” “Bonnie & Clyde”), özellikle
Bernie’nin emniyeti konusunda aklına gelenleri söylemekten hiç çekinmeyen
Bernie Webber’in nişanlısı dik başlı Miriam’ı canlandırıyor. Grainger, “Miriam
çok ilginç bir karakter.” Diyor ve ekliyor; “İstediğini alma konusunda çok
güçlü ve kararlı. Ve her ne kadar eğitimli bir kadın olsa da tek istediği şey
evlenmek. Bu 1950’ler yaşam tarzını ve küçük Amerikan kasabası zihniyeti
fikrini çok sevdim çünkü daha önce böyle bir rolde oynamamıştım.”
Gillespie, “Miriam çok bağımsız bir kadın ve bu
da o dönem için oldukça sıra dışı görünüyor ama sonunda Bernie’nin kendisini
düşünmesini sağlamayı başarıyor. Güçlü bir kadını canlandırmak bir aktrist için
büyük bir fırsattır ve Holliday güçlü olmakla fazla göz korkutucu olmamak
arasındaki çizgiyi koruyarak harika bir iş çıkardı. Chris’le aralarındaki kimya
çok güzeldi ve ikisinin sonunda birlikte olmasını isteyerek izliyorsunuz.”
Diyor.
Miriam’ın filmdeki
yolculuğu Bernie’nin geldiği dünyayı anlamak ve onunla evlenmenin bu dünyaya
girmek anlamına geleceği düşünceyi kavramakla ilgili. Grainger, “Bernie onu o
kadar önemsiyor ki onu kendi dünyasındaki tehlikelere sokmak istemiyor çünkü
her gün insanların hayatını kurtarmaya çıkıyor ve geri dönüp dönmeyeceğini bile
bilmiyor.” Diye açıklıyor.
Whitaker, “Bu film bir kurtarma
görevinin yanı sıra bir ilişkinin zorluklarını ve birine tamamen bağlanmak için
karar vermenin zorluğunu da anlatıyor.” Diyor ve ekliyor, “Yani bir yönden
denizde yaşananlar karada olanlar için bir mecaz gibi ve Miriam, Bernie’yla
arasındaki duygusal yolculukla çapa görevi görüyor. ”
Bernie’yle Miriam’ın tanışmaları da başlı
başına bir hikaye: Miriam bir telefon operatörü ve Bernie’nin patlak lastik
bahanesiyle bir randevuyu nazikçe reddettiği bir telefonu dinleyerek ondan
etkileniyor. Grainger, “Onun sesini duyuyor ve ‘İşte evleneceğim adam bu’
diyor. Birkaç hafta boyunca telefonla konuşuyorlar ve buluşmaya karar vermeden
önce birbirleri hakkında her şeyi öğreniyorlar, gerisi de hikaye oluyor.”
Bernie ve Miriam Webber planlandığı gibi 16 Nisan 1952’de evleniyorlar ve
Bernie 2009’da 81 yaşına bastığında vefat edene kadar 58 yıl boyunca evli
kalıyorlar.
Film
yapımcılarının teknik olarak doğru ve inanılır olmasına gayret ettikleri tarihi
bilgilerin aynı sıra karakterlerin ilişkilerinin gerçek olması da çok önemli. Whitaker,
“Her şeyin nasıl olduğuna dair çok belirgin ve çok net olmak istedik ve filmde
Bernie’yle Miriam’ın ilk randevuya çıktıkları bölüm hikaye için çok önemliydi.”
Diyor ve ekliyor, “Her şeyi daha ilginç yapan bu nüansları ve gerçekleri
alabilmemiz sayesinde bu eşsiz karakterleri canlandırabildik ve aktörler bu
karakterleri oynamak konusunda çok iyi bir iş çıkardılar. ”
John Ortiz
(“Umut ışığım,” “Hızlı ve Öfkeli 6” ),
Sybert gibi güvertenin aşağısında görülmeden çalışmayı seven Pendleton
mürettebatının kıdemlisi üçüncü makinist Wallace Quirey’ı
canlandırdı. Ama Wallace, riskler arttığında Sybert’i destekleme ve mürettebatı
cesaretlendirme konusunda daha konuşkan bir hale geldi.
Kyle Gallner
(“Keskin Nişancı,” “Lanetli Ev”), birinci makinist Mel Gouthro’nun
(Beau Knapp) yerine geçerek deneyimsizliğine
rağmen Webber ve Livesey’le birlikte cankurtaran botuna atlayan üçüncü makinist Andy
Fitzgerald’ı canlandırıyor. Gallner, “Andy totem direğinin altlarında yer alan
bir adam ve hiçbir zaman bir göreve katılması istenmemiş.” Diye açıklıyor ve
ekliyor, “1952 yılında o gün yerel balıkçı teknelerinin bağlanması görevinde
bile ona güvenilmemiş ama Bernie bu görev için kendisine bir mürettebat
oluşturmak zorunda kalınca istasyonda fazla adam kalmamıştı, bu yüzden Andy
gönüllü olmuştu.”
Gouthro, ya da arkadaşlarının taktığı isimle Gus, o gece
hastaydı ve Chatham istasyonunda kalmak zorunda kalmıştı. Knapp, “Gus tam bir
neşe adamı. Eğlenmeyi çok seviyor.” Diyor ve ekliyor, “Bernie’yi daha fazla
dışarı çıkması için ittiriyor. Özellikle de telefon konuşup durduğu ama daha
önce hiç görmediği bir kızla ilk randevuya çıkma konusunda çok gerildiği
sırada. Her zaman Bernie’yi destekliyor, bu yüzden onunla birlikte göreve
katılamaması onun için çok zor oluyor.”
John Magaro
(“Carol,” “Boyun Eğmez”), Her ne kadar o sırada Chatham’da görev yapmıyor olsa
da cankurtaran botundaki üç adama katılan son gönüllü olan denizci Ervin
Maske’ı canlandırıyor. Magaro, “Limana girecek olan gemilere rehberlik eden
fener gemisine, yani yüzer fener evine naklini bekliyor.” diye açıklıyor ve
ekliyor; “Ve ne kadar tehlikeli olduğunu fark etmeden göreve gönüllü oluyor”.
Eric Bana (“Son Kalan,” “Hanna”) fırtına
vurduğunda Chatham sahil güvenlik istasyonunda birlik komutanı olan kıdemli
Subay Daniel Cluff’ı canlandırıyor. Bana, “Cluff ülkenin bu bölgesine karşı
biraz yabancı ve küçük bir kasabada yabancı olmak her zaman zordur. Yetkili
olduğunuz ve sizden daha uzun süre orada olan yerli olan insanlara emir
vereceğiniz bir konumdaysanız daha da zorlanırsınız.” diyor.
Ve devam
ediyor, “Cluff Güneyden geliyor ve verdiği emirlerden çıkan sesine kadar her
şey ona farklı geliyor. Adamlarından bir ölçüde saygı görmeyi bekliyor ama
umduğunu bulamıyor. Rahatsız ve kendinden emin olmadığı bir durumda ve
kesinlikle bu sorunu çözme konusunda önünde zorlu bir yol var.”
Bu zor durum da Cluff’ın zor ve
potansiyel olarak ölümcül olabilecek kararı vermesi ve Bernie’ye mürettebatını
seçerek cankurtaranla fırtınaya çıkması emrini vermesi için uygun zemini
yaratıyor. Bu kararı verdikten sonra Miriam onunla yüzleşiyor ve Cluff çok geç
olmadan önce emri iptal etme fırsatı buluyor ama bunu yapmıyor. Bana, “Bu
ilginç bir çıkmaz.” Diyor ve ekliyor, “Miriam tarafından yetkisinin
sorgulanmasına karşılık verebilir ama aslında adamları göndermesinin sebebinin
bunun yapılacak en doğru şey olduğunu düşünüyor- bu onların görevi. Şimdiki
gibi hazırda kullanılan kontrol ve denge sistemleri yok, bu yüzden kararı
kendisi veriyor ama onları göndermek konusunda herhangi bir tereddüt yaşadığını
zannetmiyorum.”
Whitaker, “Cluff köşeye sıkışmış
durumda bir adam ve çok zor kararlar vermesi gerekiyor.” Diyor ve ekliyor, “Vermesi
gerektiği kararlarda bir belirsizlik var ve bu da karakterindeki gerçek
insanlığı ortaya çıkartıyor ve ekranda buna şahit olmak olağanüstü bir şey.
Eric’in onu daha güvensiz ve rahatsız biri gibi gösterebilmesini izlemek
harikaydı.”
Yapım sırasında Gillespie’nin
işbirlikçi bir yönetmen yaklaşımı aktörlerin inanılır karakterler yaratmasına
yardımcı oldu. Pine, “Craig’in aktörlerle iletişimi ve yönetmenlik tarzı
herkese büyük bir keşfetme özgürlüğü sağladı. Son derece masum olan karakterimi
anlamam için beni zorladı ki daha önce böyle bir karakteri oynamamıştım ve
bundan korkuyordum ama beni zorladığı için ona minnettarım.” Diyor.
Whitaker, “Craig’in insan duygularını
anlama konusunda inanılmaz bir zekası var. Bunları özgün bir şekilde
anlayabiliyor ve sahne içinde yaşanan duyguları bulabiliyor.” Diyor.
Gillespie’nin kariyeri boyunca
yönettiği her film ister janr, ister konu veya ton konusunda bir öncekinden
farklı ve Affleck bunu yönetmenin rahatça yeni zorlukları deneyebileceğinin bir
göstergesi olarak görüyor. Affleck, “Craig bu duruma gayet iyi girdi.” Diye
açıklıyor ve ekliyor, “Batan bir gemiyle ilgili bir senaryo okuduğunuzda bunu
ekrana nasıl yansıtacaklarını ve nasıl gerçekçi göstereceklerini, nasıl
etkileyiciliğini koruyacak bir hale getirebileceklerini merak edersiniz ama
Craig bunu başardı ve bunu her zaman sakin ve kendine hakim olarak yaptı.”
Grainger ekliyor, “Bu rahatça aşırı
dramatize edilebilecek büyük bir aksiyon hikayesiydi ama Craig daha gerçekçi
bir his vermesi için sürekli Bernie’yle Miriam’ın ilişkilerine odaklanmaya
çalışıyordu. Küçük balıkçı kasabalarında sert hava şartlarında yaşayan insanlar
için uygun olan o metanet hissini yaratmaya çalışıyordu… Hayatta kalmak için
bir çeşit güce ve duruşa sahip olmanı gerekiyor ve o da filmde bu atmosferi
yaratmayı başardı.”
CG36500 Cankurtaran botundaki dört adam
kahramanca davranışlarından dolayı 1952 Mayıs ayında Sahil Güvenlikten Altın
Cankurtaran madalyası aldılar. Bugün Chatham’daki Sahil güvenlik istasyonunda
bu cesaretlerini anmak için bir hatıra plaketi sergileniyor.
Yapımcılar
geliştirme aşamasında bilgilerin ve detayların doğruluğunu garantilemek için kurtarma
ekibinden hayatta olan Fitzgerald ve Gouthro’yla temas kurdular. Whitaker,
“Senaryo yazılırken belirli sahnelerde olanlara dair belirli detayların
gerektiği durumlar yaşandı ve Andy’i arayarak bunları sorabildik.” Diyor ve
ekliyor, “Film ancak doğruluğunu koruduğu zaman en iyi haline ulaşacaktı ve biz
de elimizden geldiğince her şeyin gerçek olmasına çalıştık.”
10 Kasım 2014’te iki adam da sahil güvenlikle deneyimlerine dair soruları
yanıtlamak üzere oyuncularla ve ekiple tanışmaya geldiler ve Pendleton kazazedelerinin merdivenle cankurtaran botuna
indikleri çekimi izlediler. Gouthro, “İnşa ettikleri gemiden çok etkilendim.
Andy’yle hakiki Pendleton’a bu kadar benzemesine inanamadık.” dedi.
Aufiero, “Andy’le Gas’ın hikayelerini
hayata geçirmemizi izlemeye gelmeleri harikaydı.” Diyor ve ekliyor, “Setteki
herkes karşılarında gerçek kahramanlar olduğunun farkındaydı.”
Artık 84 yaşında olan ve karısıyla
Colorado’da yaşayan Fitzgerald, “Bazı insanlar hâlâ Pendleton kurtarmasına
intihar görevi olarak bakıyor ama ben asla böyle görmedim.” Diyor ve ekliyor, “Eskiden
hep söylediğimiz gibi; ‘Gitmek zorundasın, ama dönmek zorunda değilsin.’ Bizim
görevimiz insanları kurtarmaktı ve biz de öyle yaptık.”
Gouthro 83 yaşında ve Wrentham, Massachusetts’te yaşıyor. “İnsanlar bana Pendleton’ı
sordukları zaman bu adamlar için aslında önemli bir şey olmadığını anlatmaya
çalışıyorum. O dört adam gidip işlerini yaptılar. Bundan hoşlanmadılar..
Sonuçta cankurtaran botunda iyi zaman geçirmeyeceklerdi ama bunu yapmaları
söylendi ve onlar da gidip yaptılar.” Dedi.
OLAĞANÜSTÜ
HİKAYENİN BAŞTAN YARATILIŞI
Asıl gerçeklerin bu kadar etkileyici
olduğu bir hikayede film yapımcılarının gerçekte olanlara sadık kalmaları çok
önemliydi. USS Salem baş yapımcısı Michael Condon teknik danışman olarak bu projeye
dahil olduktan sonra ABD Sahil güvenliğin Los Angeles’taki Sinema ve Film
ofisinden Komutan John W. Pruitt,
III’ün desteği istendi.
Pruitt, “Amacımız aktörlerin botları
aynen bizim gibi kullanmalarına yardımcı olmaktı, böylece ekranda gördükleriniz
aynen Sahil Güvenliğin yaptıklarıyla aynı olacaktı.” Diyor.
ABD Sahil güvenlik, Ulaştırma Bakanlığının yönetimine geçmeden önce aslen
28 Ocak 1915’te ABD Silahlı Kuvvetlerinin bir kolu olarak kuruldu. Bugün Sahil
Güvenlik Yurtiçi güvenlik Bakanlığının bir parçası ve ülkenin sahillerinde, nehirlerinde,
limanlarında ve açık denizlerinde sürekli olarak varlığını gösteriyor. Deniz
kanunlarını yürütmekten ve denizdeki canlarla malları korumaktan sorumlular.
Yapımcı Dorothy Aufiero, “Sahil Güvenlik tüm
yapım süresince bize harika davrandı. Bu projeden önce onlar hakkında pek bir
şey bilmiyordum ama özverili çalışmaları hakkında çok şey öğrendim ve artık
onlara çok büyük saygı duyuyorum.” Diyor.
Yapımcılar aynı
zamanda 1950’lerin yarımadasını büyük ekranda canlandırabilmek için etkileyici
bazı yeteneklerle birlikte çalıştılar. Bunlara fotoğraf yönetmeni, ASC, Javier
Aguirresarobe, tasarım yönetmeni Michael Corenblith, kostüm tasarımcısı Louise
Frogley, editör, ACE, Tatiana S. Riegel
ve besteci Carter Burwell dahil.
“Zor Saatler”in ilk çekimleri Eylül
2014’te Massachusetts’in güneydoğusunda, Quincy tersanelerinde yapılan
sahnelerde ve Boston’un güneyinde Marshfield, Duxbury, Cohasset ve Norwell gibi
yerlerde başlandı. Çekimler dört ay sonra Chatham’ın yarımadasında tamamlandı.
Aufiero, “Bu filmi hep olayların asıl
yaşandığı yer olan New England’da çekmeyi istemiştik.” Diyor ve ekliyor,
“Bernie Webber’la mürettebatının görevlerini yaptıkları o tarihi yerleri
ziyaret etmek dahil olan herkes için olağanüstü bir deneyimdi.”
Yapımcı Jim Whitaker ekliyor, “Bu çapta
bir hikaye olduğunda insanlıktan gelen duygusallığı iyi dengelemeniz gerekir,
bu yüzden aktörlerin hem kendi hisleri, hem de seyirciye hissettirdikleri
açısından doğru ortamda olmaları gerekiyordu. ”
Yapım ekibi Chatham Sahil güvenlik istasyonunda çekim yaptı, burası Daniel
Cluff’ın 60 yıl önce Webber’a o tehlikeli görevi verdiği yerdi ki bu hem
oyuncular, hem de ekip için çok dokunaklı oldu. Chris Pine, “İstasyonda Bernie’yle adamlarının dönmelerinden bir gece sonra
bir masada oturduklarında çekilmiş bir resim asılı ve tam o noktada bir çekim
yaptık. Gerçekten çok etkileyici bir deneyimdi.” Diyor.
Eric Bana, “Bence asıl etkiyi yaratan şey coğrafyayı
tanımak, o manzaranın istasyonla, fenerle, sahille arasındaki ilişkiyi anlayıp
arkasındaki tarihi öğrenmekti.” Diyor ve ekliyor, “Coğrafi referanslar almak
her zaman iyidir, özellikle de adamların denizde kaybolmaları ve onları denize
gönderenin benim karakterimin olması gibi coğrafyayla ilgili olup biten bir
sürü şey varken.”
Webber’in 1952’de kullandığı asıl
CG36500 cankurtaran boyu hâlâ duruyor ve günümüzde Orleans, Massachusetts’teki
Orleans Tarih Derneği ve Müzesinde saklanıyor. Aktörler bu cankurtaran botunu
Chatham limanına çıkardılar ama film çekimlerinin zorlu şartları yüzünden bu
tarihi araca ciddi bir zarar gelmemesi için kamera önüne alınmadı.
Film yapımcıları aylarını otantik
alternatifler arayarak geçirdiler ama Sahil güvenliğim 1968’de bu cankurtaran
botlarını servisten kaldırmasıyla çok
zor bir görev olduğu ortaya çıktı. Filmin deniz koordinatörü Bruce Ross, “Fiberglas
döneminin başlamasından sonra kimse ahşap botlarla ilgilenmemeye başladı.
Bakımları çok pahalıydı ve sadece belirli bir amaç için üretildiklerinden
dolayı balık teknesine veya keyif teknesine dönüştürülemiyorlardı. Sonunda
mısır tarlalarında çürümeye terk edildiler.” Diyor.
Ross büyük çaplı bir araştırma yaparak
orijinal cankurtaran botuna benzeyen 11 metrelik bir bot buldu. Condon, “11 metre kulağa çok
büyükmüş gibi geliyor ama aslında okyanusta sadece bir damga pulu kadar.” Diyor
ve ekliyor, “Dört mürettebat üyesi dahil 12 kişiyi taşımak üzere tasarlanan bu
küçük ahşap cankurtaran botları üstlerine gelen dalgalara dayanmak üzere
yapıldılar. Omurgaları 200
kilogram ve bir dalgayla alabora olurlarsa sonu iyi
olmazdı.”
O uğursuz gece
cankurtaran botundaki adamlar için özellikle Chatham Bar’dan geçmek çok sorunlu
olmuştu çünkü kayan kum setleri ve dev dalgalara açıklığı yüzünden Atlantik
Okyanusunun en tehlikeli noktalarından biriydi. Kurtarma harekatı sırasında
cankurtaran botunun motoru ikide bir fırtınanın yarattığı dev dalgalardan
dolayı boğulup duruyordu.
Yönetmen Craig Gillespie, “Bu
hikayedeki gibi dev bir fırtınanın ortasında olduğunuz zaman kocaman dalgalarla
karşılaşırsınız ve küçük bir botun ilerlemesi neredeyse imkansızdır.” diyor ve
ekliyor, “Botların gövdeleri ağır inşa edilmişlerdi ama ne kadar sağlam olsalar
da güçlü akıntılar yüzünden kocaman girdaplar oluşuyordu.”
Yapım ekibi Chatham’ın sahne limanındaki (1952’deki
haline hiç benzemediği için Chatham Balık iskelesi dolduruldu) rıhtımda ve
denizde olayın asıl geçtiği yerde çekildi. Liman iskelesinde bir sahne
çekilirken kuzeydoğu rüzgarları yine Chatham’ı vurdu ama ne yazık ki 1952’deki
fırtınanın gücüne yakın bile değildi.
Whitaker, “Suda bir film çekerken onun saf gücünü ve içindeki kuvveti fark
ediyorsunuz, sonunda su ne isterse onu yapıyor. Ona saygı göstermeniz ve bu
sahneleri çekerken oyuncuların ve ekibin güvenliği için gereken her önemli
almanız gerek.” Diyor.
Soğuk savaş döneminde tedavülden kalkan ağır kruvazör The USS Salem artık Quincy, Massachusetts’teki Birleşik Devletler bahriye gemi inşaatı müzesinin limanında ve içersindeki
kazanla motor SS Pendleton’dakilere çok benziyor. Yapım ekibi bu geminin motor
odasında, dizel jeneratör odasında ve orta kısım koridorlarında çekimler
yaparak oyuncuları akla gelen en gerçekçi ortamlara yerleştirdiler.
Gillespie daha önce hiç gemiye binmemiş
olsa da petrol tankerleri ve işleyişleri konusundaki bilgisiyle Condon’u
etkilemişti. Condon, “Craig son derece yetenekli, bilgili bir adam ve ev
ödevini çok iyi yapmış” diyor ve ekliyor, “Salem’deyken bana her şeyin nasıl
çalıştığını tek tek söyleyebildi.”
İki Oscar®-adaylığı olan yarım
tasarımcısı Michael Corenblith (“Mr. Banks,” “Frost/Nixon”) Pendleton’ı
araştırmak üzere sahil güvenlikle yakın bir şekilde çalışmış, arşiv
malzemelerini incelemiş ve deniz tarihi kitaplarını okumuştu. Aynı zamanda
Pendleton’ınkine yakın bir yöntemle inşa edilmiş olan bir gemiyi gezme şansını
da buldu. Corenblith, “Bugün artık T2 gemilerinden yok ama hem Salem hem de
Lane Victory isimli özgürlük gemisi aynı şekilde yapılmışlar ve onların
koridorlarında yürüyüp motorlarına bakarak büyük miktarda bilgi sahibi olmayı
başardık.” Diyor.
T2 tankerinin yapısı tıpkı birbirine
yapıştırılmış inşaat blokları gibi, her bölüm petrolle dolu. Gemiler aslen 2.
dünya savaşında Amerika’dan Avrupa’ya ve Asya’ya petrol taşımak üzere
yapıldılar ve çok önemli bir işlevleri olduğu için de büyük bir talep vardı.
Bunun sonucunda gemiler çok hızlı inşa ediliyorlardı ve bazı emniyet tedbirleri
bir kenara bırakılıyordu, bu da yapı sorunlarına sebep oluyordu. Condon,
“Yapıldıkları çelikte yapısını zayıflatan yüksek ölçüde sülfür bulunuyordu, bu
yüzden sert sularda çok soğuk durumlarda ortadan ikiye ayrılma riski
taşıyorlardı.” Diyor.
Whitaker, “Herhangi bir filmi
–özellikle de bu boyuttaki bir filmi- iyi yapabilmek için her alanda çok
yetenekli insanları işe almak zorundasınız ve biz olağanüstü yetenekli bir
ekiple çalıştık. Buna yapıma yoğun miktarda deniz temalı deneyimlerini katan
filmin baş yapımcısı Doug Merrifield de dahil.” Diyor.
“Karayip Korsanları” filmleri ve “Kusursuz Fırtına” gibi filmlerde ismi
olan Merrifield, Quincy,
Massachusetts’de eskiden Fore nehri tersanesi olarak kullanılan devasa bir depo
bulup kiraladı ve burası yapım için filmin büyük bölümünün çekildiği son derece
önemli bir yer oldu.
Corenblith ve ekibi Pendleton’a ait
çeşitli boyutlarda bir dizi iç set inşa etti. Bu bölümler kameranın geminin her
alanında dolaşabilmesi ve gemi mürettebatı için inanılır bir ortam
yaratılabilmesi için ayrı ayrı inşa edildiler. Buna geminin mutfağı, sofrası ve
mürettebat odaları, dümen odası ve motor odası da dahil. Salem’den alınan
servis pencereleri ve kapılar aktörlerin bu adamların neler yaşadıklarını
gözlerinde daha iyi canlandırabilmeleri için son derece detaylı yapılmış
setlere dahil edildiler.
Oyuncular devasa setlerin yapımında
dahil edilen detayları gördükleri zaman çok etkilendiler, özellikle de
Pendleton’ın dört katlı motor odasını görünce. Ben Foster, “Bu işi 20’den fazla
yıldır yapıyorum ve böyle setler gördüğün zaman hâlâ çok heyecanlanıyorum.
Hepsi için rahatça ağzı açık bırakan terimini kullanabilirim.”diyor.
Pendleton sancak tarafı seti ve üç
güverte katı da tersanelerde yapıldı. Chris Pine, “Her yerde kaynakçı vardı.
Gemi 12 metrenin üzerindeydi ve birbirine kaynaklanan çelikten oluşuyordu ki bu
son derece etkileyiciydi.” Diyor.
Ama tasarım ekibi bazı eski usul film
çekimi yöntemleri de kullandı. Corenblith, “Eğer her şey demirden yapılmış
olsaydı bütün bu ağırlığı taşıyamazdık.” Diyor ve ekliyor, “Bu yüzden motor
odasının büyük parçalarından çoğu fiberglastan yapıldılar ve suyun üstünde
kalan kısım da tahtaydı.”
Aynı zamanda bu
tersanelerde üç ton suyu tutacak devasa su tankları da yapıldı. 24 metreye 33 metre boyutlarında olan
bu tank, cankurtaran botunun denize açıldığı ve Pendleton kazazedelerini
kurtardıkları sahnelerin çekimlerinde kullanılarak yapımcılara dalgaları,
rüzgarı, yağmuru ve karı istenildiğinde başlatma ve durdurma imkanı sağladı.
Ross, “Gerçek bir fırtınada okyanusta film çekmenize imkan yok..Bu kesinlikle
imkansız olurdu. Burada hava şartlarını kontrol edebilmeniz gerekiyor.” diyor.
Whitaker, “Aktörlerimiz için mümkün olabilecek en gerçekçi ortamı yaratmak
istedik, bu yüzden gerçek yerlerden bazılarındaki çekimlerimizle su tankı
sahnelerimizdeki çekimlerimizi birleştirdik. Su sahnelerinin yaklaşık %70’i
tanklarda çekildi ama gerisi açık
denizdeydi.” Diyor.
Cankurtaran
botundaki adamları oynayan aktörler haftalarını yağmur kulelerinden suratlarına
yağan yağmurlarla, yapay dalgalarla, rüzgar üfleyen 200 beygirlik fanlarla ve
yapay karla (bitki jelatininden yapıldı) su tankında geçirdiler. Çok acımasız
bir ortamdı ama 18 Şubat gecesinin hava şartlarıyla benzer ölçüdeydi. İronik
olan da aktörler her defasında saatlerini bu tankta geçirirken 2014 kış
mevsiminin doğu sahilinde kaydedilen en soğuk kışlardan biri olması ve hava
sıcaklığının bazı gecelerde -10 dereceye düşmesiydi.
Foster, “Günde 12 saat bu tankta itfaiye hortumuyla su yiyorduk ama bu işe
bilerek girmiştik. İster inanın ister inanmayın ama fiziksel olarak yorucu veya
zorlayıcı olan tüm işler aslında vücudu uyandırıyorlar ve vücudunuz tepki
veriyorsa siz de veriyorsunuz.” Diyor.
Pine, “Özel efekt ekibi üzerimize su püskürtüyordu ve bu da bizi aşırı
üşütüyordu, özellikle de Massachusetts’de
kış başında çekim yaptığımız için. Botumuz sahneye kurulu olan kuru-hareketli
zemine bağlıydı ve çılgın bir çark sistemiyle kontrol ediliyordu, vinçleri
kontrol eden bir adam bütün o düğmelere basarak botun yatmasını veya kaymasını
sağlıyordu.” Diyor.
Filimin özel efekt şefi Mark Hawker
(“Terminator: Genisys,” “siyah Giyen Adamlar 3” ), konsepte, tasarıma ve pistonlarla hareket
ettirilen ve üzerine konulan binlerce kiloluk manzara sahnesiyle birlikte 22
derece yatabilen platformlar olan yalpalara yardım etti. Bunlar Pendleton’ın yanı sıra cankurtaran botu için fırtına ortamını
yaratmak üzere kullanıldılar.
Merrifield, “The Pendleton’ın arkası,
gövdesi, motor odası ve dümen istasyonu çift eksenli yalpalarla donatılmıştı ve
bunlar dev tankerin denizdeki sallanma hareketlerini canlandırmak üzere
tasarlanmışlardı. Hareketli zeminin altı eksenli yalpası cankurtaran botunun
açık denizdeki hareketlerini yaratıyordu ki buna yanlara sallanmanın yanı sıra
botun devasa dalgalara tırmanışını ve inişini gösterecek yukarı aşağı
hareketleri de dahildi.” Diyor.
Pendleton’ın yanın gelen cankurtaran
botunu yumruklayan dalgalar bilgisayar kontrollü hidrolik kollara bağlı dev
şamandıraların hareketleriyle sağlandı. Suyun yüzeyindeki akıntı da tankın
yanlarından hava akımı verilerek yaratıldı.
“Zor Saatler” 3D’ye dönüşümlü şekilde dijital
olarak çekildi. Sonuç olarak fırtına sırasında okyanusta çekilen pek çok sahne denizin
genişliğinin ve dalgaların sarsıntısının ortaya çıkması için geniş lensle
çekildi ve bu da 3D efektlerine daha fazla derinlik sağlamış oldu.
Gillespie, “Amacımız seyircinin izlerken midelerinin
sıkışmasını ve nefeslerini tutmalarını sağlamaktı. Bu yüzden pek çok farklı
açılardan çekim yaptık ve harika sahneler yakaladık.” Diyor.
İşlerinin arasında “Mavi Yasemin”
ve “Diğerleri” olan görüntü yönetmeni Javier
Aguirresarobe bu hikayeyi olabildiğince görsel anlatmayı amaçlıyordu. Su tankı
özellikle onunla ekibi için faydalı oldu çünkü yakın ve geniş açılı çekimlerde
veya farklı ışık ortamlarında yapılan çekimlerde öne ve arkaya hareketi çok
daha kolaydı.
Filmin büyük
bir bölümü gece saatlerinde veya fırtınalı gökyüzün altında çekildi ve
Aguirresarobe seyircinin aynı atmosferi hissedebilmesi için kullanılacak kamera
açılarıyla ışıklandırma konusunda son derece dikkatli davrandı. Aguirresarobe,
“Filmin çoğu Alexa XT kamerasıyla ve bir set yuvarlak Leica Summilux-C prime lensiyle
çekildi ve bunlar bize yüksek çözünülürlükte son derece yüksek kontrastlı kareler
vererek ve sahnelerin daha doğal görünmelerini sağladı. Mümkün olduğunca fazla
ışık alabilmek için ASA duyarlılığını 800’e ayarladık ve bunun sayesinde gece
yer alan alacakaranlık sahnelerini rahatça çekebildik.” Diyor.
Ve devam
ediyor, “Hareketlerin gerçekliğini gösterebilmek için elle tutulan kameralar ve
havadan çekimlerle özellikle uzun süren
çekimler için de Technocrane vinci kullandık ve
her bir vinç çekimi önceden stratejik olarak planlandı, böylece 3D efektlerinin
etkilerini maksimum şekilde arttırmış olduk.” Diyor.
Ama yalpalar ve
su tanklarına rağmen film yapımcılarının büyük bir fırtınanın tüm özelliklerini
canlandırma şansları yoktu, bu yüzden sahnelerden bazıları görsel efektlerin
sonradan eklenebilmesi için mavi ekran karşısında çekildi.
Kostüm tasarımcısı Louise Frogley
(“Boyun Eğmez,” “Quantum of Solace”) proje teklifi ilk geldiğinde çok
heyecanlanmıştı. Frogley, “Bu hikaye 1950’lerde geçiyor ve Amerikan işçi
kıyafetlerini içeriyor ki ben buna
resmen bayılırım.” Diyor. Sadece Pendleton ve cankurtaran botu
mürettebatlarının giysilerini değil, Bernie’yle Miriam’nin yanı sıra tüm
Chatham kasabası halkının günlük kıyafetlerini de yaratma görevine girişen
Frogley’yle ekibi o döneme dair geniş çaplı bir araştırmaya başladı.
Frogley, “Benim için en şaşırtıcı olan
şey Sybert’le Pendleton’daki adamların üniforma giymemeleriydi. Temelde dondurucu
soğukluktaki güverteyle kaynama derecesindeki motor odası arasında git gele
yaparken sivil avlanma, balık avcılığı gibi ağır iş giysileri giyiyorlardı ve
bunlar birkaç katlıydı.” Diyor.
Frogley’in departmanı Pendleton’daki 33
adama ait olacak her giysi için birbirinin aynı olan altı giysi üretti çünkü
aktörler ve dublörler için hem ıslak hem de kuru olarak gerekeceklerdi. Her
giysi gömlek, pantolon, ceket, bot, kemer ve şapkadan oluşuyordu. Giysiler Los
Angeles’daki bir fabrikada eskitilmiş halde üretildiler ve ardından
Massachusetts setlerine gönderilerek tekrar eskitme işleminden
geçirildiler.
Sahil Güvenliğin de 1952’de resmi
üniforması yoktu, bu yüzden Webber ve diğer görevli adamlar üretim fazlası
donanma kıyafetleri giyiyorlardı. Neyse ki pas, ten, bej, kahverengi ve
siyahlardan oluşan bu renk paleti 50’lerde kullanılan tulumlar, kotlar ve
paltolar gibi tüm giysilerle çok uyumlu olduğu için Gillespie bu renk paletini
çok iyi kullanabildi.
İlk görüntüler tamamlandıktan sonra
editör Tatiana S. Riegel (“Yetenek Avcısı,” “Korku Gecesi”) ve Altın Küre®
adayı besteci Carter Burwell (“Carol,” “Wikileaks: Beşinci Kuvvet”) işe
koyularak filmi şekillendirecek ve yoğunlaştıracak yeteneklerini bir araya
getirdiler.
SİNEMALARA FIRTINA GİBİ GİRİŞ
“Zor Saatler” insan idaresinin en büyük
silahı olduğunu gösteriyor. Farklı seviyelerden ve deneyimlerden veya
deneyimsizliklerden gelen bu genç adamlar korkularını yenerek doğanın en yıkıcı
güçlerinden bazılarına göğüs gerdiler ve imkansızı başardılar.
Chris Pine, “Bu
adamların görevlerini anlatan basit bir hikaye bu aslında. Bunlar şöhret için
yapılmıyor ve kendini yücelten bir havası yok: bu adamlar sadece işlerini
yapıyorlar.” Diyor ve ekliyor, “Burada hiç canavar yok, sadece okyanusa karşı
adamlar var ve bence insanla doğa ananın karşılaşmasını görmek çok heyecan
verici çünkü doğa ana kim olduğunuzu veya nereden geldiğinizi umursamaz..sadece
yapacağını yapar.”
Yönetmen Craig
Gillespie, “Bu olağanüstü bir hikaye ve her ne kadar heyecanlı anlar ve devasa
ölçekler olsa da sonunda çok kişisel bir hikaye.” Diyor.
Ve Casey Affleck ekliyor, “Bu gerçek
insanlarla ve neler yapabilecekleriyle, kendi hayatlarını nasıl
kurtardıklarıyla, diğer insanların hayatlarını kurtarırken kendi güçlerini
anlamalarıyla ve takdir etmeleriyle ilgili gerçek bir hikaye.”
OYUNCULAR HAKKINDA
CHRIS PINE (Bernie Webber) Hollywood’un en beğenilen aktörlerinden biri. Sinemalara
çıkacak çok sayıda filmde yer alan Pine’ın özgeçmişi son derece kalabalık ve
çeşitli. Bir sonraki filmi son derecele başarılı film serisinin üçüncüsü olan “Star
Trek Sonsuzluk”, Jeff Bridges’le beraber oynadığı drama “Comancheria” ve şu anda çekimlerinde olduğu “Wonder Woman.”
Pine’ın en
yakın filmleri arasında Netflix dizisi “Wet Hot American Summer”; aynı zamanda Chiwetel Ejiofor ve Margot Robbie’nin
oynadıkları ve yönetmenliğini Craig
Zobel’in yaptığı “Z for Zachariah”; Jason Bateman, Charlie Day, Jason Sudeikis,
Jennifer Aniston, Jamie Foxx ve Kevin Spacey’le birlikte oynadıkları “Patrondan
Kurtulma Sanatı 2”
var. Aynı zamanda yönetmenliği Rob Marshall tarafından yapılan ve Meryl Streep,
Emily Blunt, Johnny Depp ve Anna Kendrick’le blrikte oynadığı müzikal komedi
“Ormanın İçinde” filminde yer alıyor.
Pine ayrıca
yönetmenliğini Kenneth Branagh’ın yaptığı “Jack Ryan: Gölge Ajan” filminde Keira
Knightley ve Kevin Costner’la birlikte başrolü oynadı. En çok satanlar yazarı
Tom Clancy’nin yarattığı Jack Ryan karakterinden esinlenilerek çekilen bu film
günümüzde geçen çağdaş bir aksiyon-gerilim filmi ve genç Jack’in finans
teröristleri komplosunu ortaya çıkarışını anlatıyor. Pine, Paramount seri filmi
“Star Trek”in devamı olan ve Nisan 2013’de sinemalara çıkan yönetmenliğini yine
J.J. Abrams’ın yaptığı “Star Trek: Bilinmeze Doğru” filminde James T. Kirk
rolünü sürdürüyor.
Pine 2012’de
DreamWorks animasyon filmi olan “Efsane Beşli”de Alec Baldwin, Hugh Jackman,
Isla Fisher ve Jude Law’la birlikte seslendirme yaptı. Ayrıca “Bizim Gibi
İnsanlar” drama filminde Michelle Pfeiffer, Elizabeth Banks ve Olivia Wilde ile
birlikte oynadıktan sonra Reese Witherspoon ve Tom Hardy ile birlikte 20.
yüzyıl Century Fox aksiyon-komedisi olan “İyi Olan Kazansın” filminde başrolu
paylaştı. Pine bunun öncesinde yönetmenliğini Tony Scott’ın yaptığı FOX sinema
filmi “Durdurulamaz”da Denzel Washington’la başrolu paylaşmıştı. Yer aldığı
diğer filmlerin arasında: Paramount Vantage filmi “Veba”; eğitici animasyon
filmi “Quantum Quest: A Cassini Space Odyssey”; yazarı ve yönetmeni Randall
Miller olan “Paris Yargısı”; yazar ve
yönetmen Ryan Craig’den bağımsız film “Small
Town Saturday Night”; Joe Carnahan’ın Working Title Films ve Universal
Pictures için yönettiği cesur drama filmi “Tehlikeli Aslar”; Eddie Kaye Thomas
ve Jane Seymou’la birlikte başrolü paylaştığı “Blind Dating”; Lindsay Lohan’la
birlikte oynadığı Fox/New Regency romantik komedisi “Şansa Bak” ve Anne
Hathaway’le birlikte oynadıkları “Acemi Prenses 2: Kraliyet Nişanı” filmleri
bulunuyor.
Pine’ın en
yakın zamanda sahneye çıkışı Los Angeles’daki Mark Taper Forum’da Martin
McDonagh’la başrolü paylaştığı “The Lieutenant of Inishmore” ile oldu.
Variety’de Bob Verini’nin yorumuna göre Pine’ın performansı “Ürkütücü ve
muazzam derede iyiydi” ve yorumu “’Inishmore’ seyircisi gerçekten olağanüstü
bir sahne performansıyla karşı karşıya kaldılar” sözleriyle devam etti. Mart 2011’de
bu performansı için LA Drama Critics Circle’dan En İyi Başrol Performansı ödülü
aldı.
Pine aynı
zamanda Los Angeles’daki Geffen Playhouse’da Chris Noth’la birlikte oynadığı “Farragut
North” tiyatro oyununda gösterdiği başarısından dolayı övgü yazısı aldı ve 2009
Alkış Ödülü adaylığı kazandı. Diğer
sahne performansları arasında yine Geffen Playhouse’da oynadığı Neil LaBute’un
oyunu “Fat Pig”, Broadway dışında oynadığı tek kişilik gösterisi “The Atheist”
ve Williamstown Tiyatro Festivalindeki çok sayıda yapım dahil olmak üzere imza
attığı liste uzayıp gidiyor.
Pine 2013’te
yıllık CinemaCon Ödüllerinde Yılın En Prestijli Erkek Yıldızı ödülünü aldı.
Pine
Berkeley’de Kaliforniya üniversitesinden mezun oldu. Ebeveynleri Gwynne Gilford
ve Robert Pine da oyuncular ve merhum büyükannesi Anne Gwynne 30’larla 40’lar
arasında sinema oyuncusuydu. Pine şu anda Los Angeles’ta yaşıyor.
CASEY AFFLECK (Raymond Sybert), Brad Pitt’le
birlikte oynadığı Andrew Dominik’in 2007 filmi “Korkak Robert Ford’un Jesse
James Suikastı”nda Robert Ford karakterindeki performansıyla Screen Aktörler
Derneği Ödülü®, Altın Küre® ve Eleştirmenlerin Seçimi Film ve Akademi Ödülü®
adaylığı elde etti. Diğer grupların yanı sıra Ulusal Film eleştirmenleri
Derneği ve Ulusal İnceleme Kurulu tarafından Yılın En İyi Yardımcı Aktörü
seçildi.
Küresel seyirciler Affleck’i Steven
Soderbergh’ün “Ocean’s Eleven,” “Ocean’s Twelve” ve “Ocean’s Thirteen.” Film
serisinden tanıyorlar. Aynı zamanda yönetmen Gus Van Sant için üç filmde daha
oynadı: “Sonsuz İhtiras”; the Akademi Ödülü®-sahibi “Can Dostum” (Ben Affleck ve
Matt Damon tarafından yazıldı); ve “Gerry” (Bunu da Van Sant ve Damon’la
birlikte yazdı).
Diğer filmlerinin arasında: Scott
Cooper’ın Christian Bale’le birlikte oynadığı “Kardeşim İçin”, Ben Affleck’in
“Kızımı Kurtarın”, bu filmdeki performansıyla Prizma Ödülü kazanmıştı; Brett
Ratner’ın “Kule Soygunu”; Michael Winterbottom’un “İçimdeki Katil”; Steve
Buscemi’nin “Yalnız Jim”; Michael Almereyda’nın “Hamlet”; ve Kevin Smith’in
“Amy’nin İzinde” filmleri bulunuyor.
Affleck, Joaquin Phoenix’in oynadığı
“I’m Still Here” filmini yazdı, yönetti ve yapımcılığını üstlendi.
BEN FOSTER (Richard Livesey) kendi nesli
içinde kendini kanıtlamış çok yönlü oyunculardan biri olduğunu kanıtlamış
durumda. Foster’ın iki filmi 2013’te Sundance’e çıktı: “Ölümsüz Aşk” ve
“Öldüresiye Sevmek,” bunlar sırasıyla IFC Films ve Sony Pictures Classics
tarafından yayınlandılar. The Village Voice gazetesinde iki filmdeki
performansı için “Foster tıpkı William Burroughs’un genç hali gibi gerçek bir suç
hikayesi olan “Ölümsüz Aşk”la etkiledi ve “Öldüresiye Sevmek” filminde nazik
bir polis olarak huzuru korumaya çalıştığı performansıyla daha da büyük etki
yarattı ve buradaki performansında gösterdiği maskülen otorite havası Gene
Hackman’ın gençliğini andırıyordu.” yazdı.
Foster, Mark
Wahlberg’le birlikte oynadığı Peter Berg’in hit filmi “Son Kalan” ile büyük bir
beğeni topladı. Bu filmde Seal 10 ekibinin Haziran 2015’te başarısız olan bir
görevinin gerçek hikayesi anlatılıyor. Yakın zamanda Stephen Frears’ın Lance
Armstrong biyografisi olan ve Armstrong’un kanseri yenmesinden kariyerini
mahveden skandala kadar tüm hayatını anlatan “Son Efsane” filminde görüldü.
Foster için sırada yönetmen Duncan Jones’dan Legendary/Universal filmi olan ve
son derece popüler olan bir video oyununu konu alan “Warcraft” var.
Foster, 2012’de Young Vic’in
yapımcılığında son derece büyük beğeni topladığı ve yönetmenliğini Benedict
Andrews’ün yaptığı “A Streetcar Named Desire” filminde Stanley Kowalski’yi
canlandırdı. Foster, 2013 ilkbaharında Alec Baldwin ve Tom Sturridge’le
birlikte Lyle Kessler’ın canlandırması olan “Orphans”la ilk Broadway çıkışını
yaptı. Yönetmenliği Dan Sullivan tarafından yapılan bu yapım En İyi Canlandırma
Oyunu dalında Tony® adaylığı kazandı.
Foster 2009’da
Woody Harrelson ve Samantha Morton’la birlikte bir Oren Moverman filmi olan “Haberci”de oynadı. Bir askerin Irak’tan
döndükten sonra sivil dünyaya yeniden ayak uydurmaya çalışma yolculuğunu konu
alan bu film 2009 Sundance Film Festivalinde resmi seçim oldu ve En İyi Senaryo
dalında Gümüş Ayı ödülü, 2009 Berlin Film Festivalinde Barış Filmi ödülü ve
2009 Deauville Film Festivalinde de Büyük Ödülü kazandı. Foster 2011’de
Moverman’la yeniden ekip olarak yapımcılığı üstlenerek başrolü paylaştığı
“Rampart” filminde Woody Harrelson bir yozlaşma skandalına karışan kıdemli bir
polis memurunu canlandırıyor. Foster bu filmde skandalın tam ortasındaki evsiz
bir adamı canlandırıyor.
2007’de James
Mangold'un “3:10 Yuma Treni” filmindeki soğukkanlı katil ve kanun kaçağı
Charlie Prince canlandırması Foster’a bir dizi beğeni kazandırdı. Variety’den
Todd McCarthy onun bu performansı için; “Ben Foster böyle güzel bir rolle
imzasını kalıcı olarak atarak Lee Marvin, Richard Boone, Dan Duryea, James
Coburn, Jack Palance, Lee Van Cleef, Strother Martin ve diğer aktörlerle birlikte
Batıdaki haince olayları canlandırırken kendilerini ölümsüzleştirmiş oldular.
Onu izlemek çok keyifliydi.” Yazdı. Oyuncular filmdeki çalışmaları sayesinde
SAG® Topluluk adaylığı kazandılar.
Foster’ın ilave
başarıları arasında: Fernando Meirelles’in “360” ; Baltasar Kormakur’un
“Son Vurgun”; Braden King’in “Here”; “Mekanik”; Nick Cassavetes’in “Rehine”; gişe
rekoru kıran “X-Men 3: Son direniş”; “30 Gün Gece”; “Rehine”; ve aynı zamanda
ilk çıkışı olan Barry Levinson’ın “Gençlik Yılları,” filmleri bulunuyor.
Foster küçük
ekranda HBO’nun çok beğenilen 2003 sezonu dizisi “Six Feet Under”da üç sezon
süren Russell Corwin rolüyle en iyi Oyuncu Topluluğu dalında SAG® ödülü aldı. Ayrıca
Emmy®ye aday gösterilen HBO televizyon filmi “The Laramie Project” filminde de
yer aldı. Bunun yanı sıra kült dizi “Freaks and Geeks”in birkaç bölümünde
zihinsel engelli Eli rolüyle yer aldıktan sonra Showtime'ın “Bang Bang You’re
Dead” dizisiyle Daytime Emmy® ödülü aldı. Foster şu anda New York şehrinde
yaşıyor.
HOLLIDAY GRAINGER (Miriam) geçtiğimiz yıllar içinde İngiltere’de ve
Amerika’da çok sayıda proje tamamladı. Grainger’ın en yakın rolü Lily James ve
Cate Blanchett’la birlikte oynadığı ve yönetmenliğini Kenneth Branagh’ın
yaptığı “Cinderella” filmi.
Grainger’ın 2014 çalışmalarının arasında: Emile Hirsch ile birlikte
oynadığı “Bonnie & Clyde” mini dizisindeki Bonnie Parker rolü ve Sam Claflin, Max Irons ve
Douglas Booth birlikte oynadığı Lone
Scherfig filmi olan ve Oxford Üniversitesinin meşhur Riot Kulübündeki
öğrencilerin anlatıldığı Londra sahne oyunundan uyarlanan “Taşkınlar Kulübü”
bulunuyor. Aktrist için sırada ise Dane
DeHaan, Alicia Vikander ve Jack O’Connell’la birlikte oynadığı “Tulip Fever” ve
BBC için Richard Madden’la kamera karşısına geçtiği “Lady Chatterley’s Lover”
filmleri bulunuyor.
Grainger’ın geçmiş film başarıları arasında bir Charles Dickens klasiğinin
uyarlanması olan ve büyük beğeni alan, yönetmenliğini Mike Newell’ın yaptığı “Büyük Umutlar” filmindeki çok önemli
Estella rolü bulunuyor. Bunun öncesinde Holliday’i Jude Law ve Keira
Knightley’le birlikte “Anna Karenina”daki yıldızların arasında görüyoruz.
Ayrıca Robert Pattinson’la
birlikte başrolü paylaştığı “Aşkım Benim” filminde de Suzanne Rousett rolünü
oynamıştı.
Geçen yıl
televizyon seyircileri Grainger’ı Sky Atlantic’in son derece başarılı olan “The Borgias”
dizisinin üçüncü sezonunda, Jeremy Irons’la birlikte başrol olan Lucrezia Borgia karakterine dönüşüyle
gördü.
Grainger önce Londra Film Festivalinde gösterilen ve büyük beğeni alan
“The Scouting Book for Boys” filmdeki Emily rolüyle ilgileri üzerine topladı. Aynı yıl Pat Holden filmi olan “Away
Days”deki Mollie rolüyle görüldü.
Aynı zamanda Judi Dench ve Michael Fassbender’la birlikte Charlotte Brontë’nin büyük övgü alan uyarlaması ““Jane Eyre”da da oynadı.
Geniş televizyon portfolyosunun arasında BBC dram dizisi “Five
Daughters”ın yanı sıra “Above Suspicion”daki Sharon Bilkin rolü bulunuyor. Ayrıca
BBC’nin üç pilotluk “Stanley Park” serisinde Dirty Debbie’yi oynadıktan sonra “Demons” (ITV), “Merlin” (BBC), “Robin Hood”
(BBC), “Any Human Heart” (Channel 4) ve “Blue Murder” (ITV) dizilerinde yer
aldı. Grainger aynı zamanda Kate Long’un romanı “Kötü Annenin Elkitabı”
hikayesinin tek seferlik televizyon uyarlamasında oynadığı Charlie Cooper
karakteriyle de beğeni topladı. Bu popüler komedi drama filminde başrolü
Catherine Tate ve Robert Pattinson’la paylaştı.
Grainger ilk sahne çıkışını Jonathan Pryce, Anne Reid ve Alex
Lanipekun’la birlikte “Dimetos” oyunuyla yaptı. Holliday, Athol Fugard’ın inzivaya
çekilmiş bir mühendisin yeğeni için tahrip edici bir tutku beslediği 1975
hikayesinde Lydia rolünü oynadı. Grainger
yakın zamanda Southwark tiyatro evinde “The Three Sisters” oyunuyla sahneye
çıktı.
JOHN ORTIZ
(Wallace Quirey) New York tiyatro sahnelerinde yeteneğini geliştiren ödüllü bir aktördür.
“References to Salvador Dali Make Me Hot” isimli Broadway-Dışı yapımıyla En İyi
aktör Dalında Obie ödülü aldı ve Hint filmi “Jack’in Kayık Gezisi”ndeki
performansıyla Bağımsız Ruh ödülüne aday gösterildi. Sahnede, sinema ve
televizyon filmlerinde olduğu kadar rahat.
Film
çalışmalarının arasında: Tom Hardy ve merhum James Gandolfini’yle birlikte
oynadığı “Kirli Para”; Michael Pena’yla birlikte oynadığı Diego Luna filmi
“Cesar Chavez”; Akademi Ödülü®-adaylığı kazanan film “Umut Işığım”; ve oynamadığı
ama Phillip Seymour Hoffman’la birlikte yapımcılığını üstlendiği “Jack’in Kayık
Gezisi” bulunuyor. Diğer çalışmalarının arasında: “Halk Düşmanları,” “Hızlı
& Öfkeli 6,”
“Zafer ve Gurur,” “Amerikan Gangsteri,” “Alien Predator’e Karşı 2” “Miami Vice,” “Şöhret,”
“Amistad,” “Carlito’nun Yolu,” “Narc,” “Kaçış Planı,” “Riot,” “Side Streets,” “Çavuş
Bilko,” “Karanlıktan Önce,” “The Opportunists” ve “The Last Marshal” filmleri
bulunuyor.
Ortiz
televizyonda Greg Kinnear’la birlikte Fox’un “Rake” dizisinde yer aldı. Amanda
Peet ve Melanie Lynskey’le birlikte HBO dizisi “Togetherness”da yer aldıktan
sonra Dustin Hoffman’la birlikte kablolu yayın filmi “Luck”ta yer aldı. Ayrıca
“Clubhouse,” “The Job” ve “Lush Life” dizililerinin devamlı yüzü.
Ortiz, büyük
alkış alan aktör Philip Seymour Hoffman’la birlikte LAByrinth Tiyatro firmasını
kurdu ve yapımcılığını üstlendikleri sahne gösterileri arasında: Yönetmenliği
Hoffman tarafından yapılan “The Last Days of Judas Iscariot”, Drama Desk
adaylığı alan ““Jesus Hopped The ‘A’ Train”; “Guinea Pig Solo”; ve “Jack Goes
Boating” bulunuyor. Bunların hepsi New York’taki halk tiyatrosunda sahne aldı.
En yakın zamanda Hoffman’la birlikte “Othello” gösterisinde başrolü oynadı. Yönetmenliğini
Peter Sellars’ın yaptığı bu yapımın galası Vienna’da yapıldı ve uluslar arası
çapta gösterime girdi.
Diğer New York tiyatro çalışmalarının arasında: Broadway Yapımı “Anna in
the Tropics”; Halk Tiyatrosunda John Goodman’la birlikte “The Skin of our
Teeth”; Playwrights Horizon’da “Cloud Tectonics”; ikisinin de yönetmenliği
Peter Sellars tarafından yapılan ve Paris, Londra, Berlin, Edinburgh ve diğer şehirlerde gösterime giren “The
Persians” ve “Merchant of Venice” bulunuyor. Ortiz bölgesel olarak Mark Taper
Forum’da, the Goodman Tiyatrosunda,
Hartford sahnesine, Arena sahnesinde, Yale Repertuar Tiyatrosunda, Güney
yakası Repertuar ve Cincinnati Tiyatro evinde gösteriler yaptı.
Sadık bir New York Yankees ve New
York Knicks taraftarı olan Ortiz Brooklyn’de doğup büyüdü ve karısı ve
çocuğuyla birlikte hâlâ orada yaşıyor.
KYLE GALLNER (Andy Fitzgerald) ekranlara ilk defa kült-klasik olan “Yaz Kampında Curcuna”
filmiyle çıktı ve o zamandan beri çok sayıdaki performansıyla büyük beğeni
toplamaya devam ediyor.
Gallner 2011’de Melissa Leo’yla birlikte oynadığı Kevin Smith filmi “Şeytanın İni”nin
yanı sıra Juno Temple, Kate Bosworth ve Leslie Mann’la birlikte oynadığı “Little Birds” filmlerinden sonra The
Hollywood Reporter gazetesi tarafından Sundance’in bir sonraki patlayacak
yıldızlarından biri olarak gösterildi.
Yer aldığı filmlerin arasında: CW’nin hit dizisi “Veronica Mars”; Megan Fox
ve Amanda Seyfried’la birlikte oynadığı “Kana Susadım”; Yapımcılığını Michael
Bay’in yaptığı New Line filmi “Elm Sokağında Kabus” ve Virginia Madsen’le
oynadığı Lionsgate filmi “Lanetli Ev” yer alıyor. Diğer filmler arasında: Garret Dillahunt’la
birlikte oynadığı “Just Before I Go” ve John Malkovich’le birlikte oynadığı “Gecenin
Bahçeleri” yer alıyor.
Bunlara ek olarak misafir oyuncu olarak katıldığı ve tekrarlayan rolleri
arasında: “Cold Case,” “The Closer,” “Criminal Minds,” F/X’in “The Shield,”
“CSI: NY,” “Smallville” ve HBO’nun “Big Love” dizileri bulunuyor. Gallner’ın en
yakın televizyon çalışmaları arasında AMC’nin “The Walking Dead” dizisindeki
katılımı ve hit Web dizisi “Jan”da Stephen Moyer’le birlikte rolü bulunuyor.
Gallner 2014’te büyük beğeni alan “Sevgili Beyaz Irk” filminde rol aldıktan
sonra Bradley Cooper ve Sienna Miller’la birlikte yönetmenliğini Clint
Eastwood’un yaptığı ve yine büyük alkış toplayan “Keskin Nişancı” filminde
oynadı.
Yakında yer alacağı filmler arasında: WGN’nin “Outsiders” filmi; Adam ve
Aaron Nee’nin “Band of Robbers” filmi ve Anjelica Huston ile Johnny Galecki’yle
birlikte oynayacağı “The Master Cleanse” filmi bulunuyor.
Westchester, Pennsylvania yerlisi olan Gallner şu anda Los Angeles’ta
yaşıyor.
Film, televizyon ve tiyatro dünyalarını etkileyici çalışmalarıyla besleyen JOHN MAGARO
(Ervin Maske) çoktan
Hollywood’un en aranan ve en başarılı genç aktörleri arasına girdi bile.
Magaro şu anda Rooney Mara ve Cate Blanchett’la birlikte oynadığı The
Weinstein Company’nin “Carol” filminde izlenebilir. 1950’lerin New York’unda
geçen “Carol” filmi daha iyi bir hayatın hayalini kuran ama kendisinden yaşlı
ve evli bir kadına aşık olan bir süper market tezgâhtarının hikayesini konu
alıyor. Magaro burada Danny rolünde yer alıyor. Ayrıca Brad Pitt, Christian Bale, Steve Carell ve
Ryan Gosling’le birlikte Paramount filmi “Büyük Açık”ta Charlie Geller rolünü
oynuyor.
Şu anda 2016’da Netflix’te yayınlanacak olan ve yapımcısı Brad Pitt olan
“Savaş Makinası” filminde çekimde. Magaro, En Çok satan kitaplar arasında olan
“The Operators: The Wild And
Terrifying Inside Story Of America’s War In Afghanistan” kitabından
uyarlanan hicivli komedi filminde Cory Burger rolünde yer alıyor.
Magaro, Bella Heathcote, James Gandolfini, Jack Huston ve Christopher
McDonald’la birlikte Paramount
Vantage’ın “Sen Gitmeden Önce” filminde yer aldı. Yönetmeni David Chase olan
film 2012’de New York Film Festivalinde gala açılışını yaptı. Magaro buna ek
olarak bu filmdeki performansı sayesinde Hollywood Spotlight Ödülü ve Hollywood
Film ödülleri aldı.
Magaro’nun geçmiş film çalışmaları arasında “Boyun Eğmez,” “Özgür
Sanatlar,” “Down the Shore,” “Satılık Ruh,” “The Box,” “Lise Ateşi,” “Bir
Nefeste Hayat,” “İçindeki Yabancı” ve “Don’t Worry Baby” filmleri bulunuyor.
Küçük ekrana yabancı olmayan Magaro pek çok televizyon dizisinde yer aldı,
bunların içinde: “Person of Interest”; “Body of Proof”; “Law & Order: SVU”;
“Law & Order”; Kevin Bacon’la birlikte “Taking Chances,”; “Conviction”; ve
en yakını, Netflix’in büyük beğeni alan orijinal dizisi, “Orange Is the New
Black” dizileri bulunuyor.
Aynı zamanda sahne oyuncusu olan Magaro, Kimberly Rosenstock tarafından
yazılan ve yönetmenliğini Sam Gold’un Roundabout Tiyatro firması için (Circle
Mirror Transformation) yaptığı büyük alkış almış “Tigers Be Still” yapımında
erkek başrolü oynadı. Aynı zamanda yönetmenliğini Bob Krakower’ın yaptığı Rod
McLauchlan'in Atlantic Tiyatro firması için yazdığı “Good Television” yapımında
da yer aldı.
BEAU KNAPP (Mel “Gus” Gouthro) 17 Nisan’da Los Angeles’da doğdu. Genç aktör son beş yıl
içinde etkileyici filmler içinde yer aldı, bunların arasında: yönetmenliğini
J.J. Abrams’ın yaptığı “Süper 8” ; Brendan Thwaites’la birlikte
oynadığı, galasının Sundance’te yapıldığı ve Focus Features tarafından
yayınlanan “Sinyal” filmi; ve performansıyla Altın Yumurta Kısa Film
Festivalinde En İyi Yardımcı Aktör dalında adaylık aldığı “Wracked” kısa filmi
yer alıyor.
Diğer çalışmaları arasında:
yönetmenliğini Antoine Fuqua’nın yaptığı ve Jake Gyllenhaal’la birlikte
oynadığı “Son Şans”; Shane Black’ten Amazon pilot dizisi “Edge”; “Geçmişten
Gelen”; “Run All Night”; “What Lola Wants”; “Weirdo”; Emile Hirsch’le birlikte
oynadığı “Vincent-N-Roxxy”; “Measure of a Man”; Ang Lee’nin “Billy Lynn’s Long
Halftime Walk” ve yakında çıkacak olan Ryan Gosling ve Russell Crowe’la
birlikte oynadığı “The Nice Guys” filmleri yer alıyor.
Knapp, partneri Lucy ve iki
çocuklarıyla birlikte Los Angeles’ta yaşıyor.
ERIC BANA (Daniel Cluff) Amerikan
seyircisiyle ilk tanışması 2001’de Sundance Film Festivalinde galaya çıkan ve Avustralya
başarısından sonra ABD’de gösterime girerek büyük beğeni toplayan sinema filmi
“Kasap”taki başrolüyle oldu. Bana bu
filmdeki rolüyle Avustralyalı Film Eleştirmenleri Derneği ve Avustralya Film
Enstitüsü ödülleri aldı.
Bana, Ridley
Scott’ın bir grup elit ABD askerini konu alan “Kara Şahin Düştü” filminde
Birinci Sınıf Delta Çavuşu “Hoot” Gibson olarak Josh Hartnett, Ewan McGregor ve
Tom Sizemore’la birlikte başrolü paylaşıyordu. Bu savaş hikayesinin
yapımcılığını Sony için Jerry Bruckheimer üstlendi ve film muhabir Mark
Bowden’ın Mogadishu, Somali’deki 1993 ABD göreviyle ilgili en çok satanlar
arasında yer alan kitabından uyarlandı. “Kara Şahin Düştü” filminin ABD
çıkışından sonra Bana, Avustralya komedisi olan ve bulduğu ‘Külçe’ sayesinde
iki arkadaşıyla birlikte hayatı aniden değişen bir orta sınıf işçisinin
hayatının anlatıldığı “The Nugget” filminde yer aldı.
Bana bundan
kısa süre sonra yönetmenliğini Ang Lee’nin yaptığı Universal Pictures filmi “Hulk”ta
Marvel Comics karakteri olan Bruce Banner rolünde yer aldı. Ayrıca
yönetmenliğini Wolfgang Peterson’ın yaptığı Warner Bros filmi “Truva”da Truva
prensi Hector karakterini canlandırdı. Homer’in İlyada destanından uyarlanan bu
filmde başrolü Brad Pitt ve Orlando Bloom’la paylaşmıştı. Ertesi yıl Steven
Spielberg’in büyük beğeni toplayan ve 1972 Münih Olimpiyatlarından sonra
olanları anlatan “Münih” filminde oynadı.
Bana aynı
zamanda Raimond Gaita’nın en çok
satanlar arasında yer alan yaşam öyküsünden uyarlanan ve Toronto Film
Festivalinde galası yapılan Australya filmi “Romulus, My Father” filminde başrolü oynadı. Ardından Warner Bros.’un “Şans Sende” filminde Drew
Barrymore’la birlikte başrolü oynadı. “Şans Sende” filminden sonra Natalie
Portman ve Scarlett Johansson’la birlikte “Boleyn Kızı” filminde Henry Tudor
karakterini canlandırdı.
Bana in J.J.
Abrams’ın gişe rekorları kıran filmi “Star Trek”te kötü karakter Nero’yu
canlandırdı. Ayrıca Adam Sandler, Seth
Rogen ve Jonah Hill’le birlikte Judd Apatow filmi “Matrak Adamlar”; Rachel
McAdams’la birlikte oynadığı Audry Niffenegger’ın en çok satan romanını konu
alan “Zaman Yolcusunun Karısı”; ve Saoirse Ronan ile Cate Blanchett’la birlikte
oynadığı aksiyon-gerilim “Hanna” filmleri yer alıyor.
Yönetmen olarak ilk filmi olan drama-belgesel “Love The Beast” ilk ABD
çıkışını 2009’da Tribeca Film Festivalinde yaptı ve oyuncuları Bana, Jay Leno,
Dr. Phil ve BBC’nin “Top Gear” programından Jeremy Clarkson oldu. Bu filmde arabasıyla
25 yıl süren ilişkisin anlamı ve ortak bir tutku sayesinde oluşan bağlılığın
önemi anlatılıyor.
Bana’nın yakın zamanda oynadığı filmler arasında: Olivia Wilde ve Charlie
Hunnam’la birlikte oynadığı “Ölüme Doğru”; Rebecca Hall’la birlikte oynadığı
“Kapalı Devre”; Yapımcı Jerry Bruckheimer’den
Mark Wahlberg, Taylor Kitsch ve Ben Foster’la birlikte oynadığı “Bizi Kötüden
Koru” ve Ricky Gervais tarafından yazılıp yönetilen hicivli komedi
“Special Correspondents” filmleri bulunuyor.
Bana karısı ve iki çocuğuyla birlikte Avustralya’da yaşıyor.
CRAIG GILLESPIE (Yönetmen)
Keskin ve sıra dışı komedi anlayışı,
sezgisel oyuncu seçimi ve gerçek bazlı performanslara ilham verme yeteneğiyle
tanınmış bir insan. Gillespie sinema filmleri, reklamlar ve televizyon filmleri
yönetmenliğindeki çalışmalarıyla büyük beğeni topluyor.
Gillespie’nin film yönetmenliğine
girişi 2007’de Oscar® adaylığı olan utangaç Ryan Gosling’in oyuncak bebeğiyle
olan romantik ilişkisi sayesinde tüm kasabanın bir araya gelişini anlatan ve büyük
alkış toplayan “Gerçek Sevgili” filmiyle oldu. Los Angeles Times gazetesinde
“İnanılmaz devamlılıkta bir hayal gücü örneği” yazısıyla kutlandığı ve Wall
Street Journal dergisinin “Kusursuz performansla neredeyse mükemmel bir film”
dediği bu film çok sayıda Eleştirmen ödülleri ve festival ödülleri kazandı. Bu
film Gillespie’nin günlük yaşamı ilginç hale getiren absürt, garip ve çoğu
zaman acayip anlarla birleştirme yeteneğine dair eşsiz becerisini keskin bir
şekilde yansıtıyor.
Gillespie 2011’de 1985 kült
komedi-korku klasiği “Korku Gecesi” filminin baştan çekimini yönetti. Anton Yelchin ve Colin Farrell’ın yan
komşularının bir vampir olduğunu öğrenen banliyö gençlerini canlandırdıkları bu
film hem eleştirmenlerden, hem de kült takipçilerinden büyük beğeni topladı. Gillespie,
sinema filmlerindeki çalışmalarına ek olarak reklam çalışmalarında da gücünü göstermiş
durumda. Reklam çalışmalarıyla DGA ödülü, Emmy ödülü, the CLIOs, LIAA,
D&AD, One Shows, Effies, Addys ve Cannes Lions Uluslar arası Reklam
festivali ödülleri gibi çok sayıda ödül elde etti.
Gillespie aynı zamanda büyük beğeni
alan Showtime dizisi “The United States of Tara” için televizyon yapımcılığı ve
yönetmenliği de yaptı. Oscar ® ödüllü yazar Diablo Cody
tarafından yazılan bu dizide Toni Collette Ayrıştırıcı Kimlik Bozukluğuyla
işlevsiz ailesini yürütme arasındaki dengeyi bulmakta zorlanan bir banliyö ev
hanımını canlandırıyor. Gillespie, yönettiği pilot bölümü sayesinde Collette’le
birlikte Emmy® ve Altın Küre® ödülleri kazandılar.
Aslen Sydney, Avustralya’lı olan
Gillespie şu anda Los Angeles, Kaliforniya’da yaşıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder